1750 Adetten Fazla Türkiye'nin En Güzel Villa Modelleri İçin Resme Tıklayabilirsiniz..

Mimarlık, Mimar Nedir, Mimarlığın Gelişimi..

Bizans
İS 33()’da Roma İmparatoru Constantinus İÖ 7. yüzyılda Yunanhlar’ca kurulmuş olan Byzantion (Bizans) kentine Konstantinopolis (bugün İstanbul) adını vererek başkent ilan etti. Zamanla imparatorluğun yönetsel, ekonomik ve kültürel merkezi durumuna gelen kentte özgün bir mimari üslup gelişti. İlk bakışta doğu ile batının bir bireşimi olarak görünen bu üslubun en belirgin özelliği bazilika planlı yapıların üzerini örten dev boyutlu kubbelerdi. Bizans mimarlık.sanatının güzel ve en önemli örneği, 532-537 arasında Konstantino-polis’te İmparator Jüstinyen tarafından yaptırılan Ayasofya’dır (Hagia Sophia Kilisesi). 15. yüzyılda Osmanlıların Bizans’ı almasından sonra camiye dönüştürülen bu yapı, dünya mimarlık tarihinin başyapıtlarından biri sayılmaktadır.

Bizans mimarlığının bir başka özelliği de, mozaik resim sanatı ve duvar bezemeciliğidir. İstanbul’da Khora Kilisesi’nin (bugün Kariye Camisi) duvarlarında Kutsal Kitap’tan alınma sahneler, mozaikle canlı ve duygulu bir biçimde işlenmiştir. Ortodoksluk’un egemen olduğu Doğu Avrupa, Anadolu ve Ortadoğu’da daha çok, kubbeli bir orta nefin dört yanına eşit uzunlukta dört kolonun eklenmesiyle oluşturulmuş, Yunan ya da Latin haçı biçiminde kiliseler yaygındı.

Romanesk Üslup, Gotik Mimari, Rönesans
Romanesk Üslup

11. yüzyıl ortalarında manastırlar Eski Roma mimarlığının özelliklerini taşıyan romanesk üslupla yapılmaya başlandı. Sağlam, ağır ve etkileyici bir görünümü olan bu yapılar ortada geniş bir nef ve onu çevreleyen uzun geçitlerden oluşuyordu. Romanesk üslubun en belirgin özelliği ana kubbeyi taşımak için oluşturulan, kemer biçimli /ortozlarıydı.

Romanesk yapıların en çok rastlandığı yerler İtalya, Almanya ve Fransa’nın kuzeyindeki Normandiya bölgesidir. İngiltere’de l()93’te yapılmış olan Durham Katedrali bu üslubun en güzel örneklerinden biridir.

Gotik Mimari
1200’lerde, Roma İmparatorluğu’nun çöküşünden uzunca bir süre sonra kentler yeniden canlanıp büyümeye başladı; bankacılık ve ticaret önem kazandı. Bu dönemde sanat ve mimarlıkta kralların ve kiliselerin denetimi azaldı, ticaret yoluyla zenginleşen tüccarların beğenisinin önemi arttı. Kentlerde konut, eğitim gibi çeşitli gereksinimleri karşılayacak yeni yapılar yapılmaya başlandı.

Sivri kuleli büyük kiliseler, bu yeni çağın simgesi durumuna geldi. Yuvarlak kemerlerinyerini sivri kemerler aldı. Sivrilik kapı. pencere, kemer ve tonoz gibi temel yapı öğelerinin tümüne egemen oldu. Gotik olarak adlandırılan bu üslupla birlikte ortaya çıkan bir başka yapı öğesi de çatıyı taşımak ya da bir duvarı desteklemek amacıyla yerleştirilen payandalardı (dayanma ayağı). Bu yapı tekniği duvarların daha ince, dolayısıyla pencerelerin daha geniş yapılabilmesini sağladı.

Gotik üslup sivri kuleleri, güzel desenler oluşturan rengârenk camlarla bezenmiş pencereleri, zarif kemerleri ve payandalarıyla mimarlık tarihinin en çarpıcı ve ilgi çekici üsluplarından biridir. Gotik üslubun en güzel örnekleri Fransa’da Paris’teki Notre-Dame, Chartres, Amiens ve Reims katedralleridir.

Dinsel yapıların yanı sıra Avrupa’nın birçok ülkesinde gotik üslupta yapılmış görkemli saraylar, özel ve resmi yapılar vardır. Oxford ve Cambridge üniversitelerine bağlı bazı kolej binaları ve Londra yakınlarındaki Hampton Sarayı bunlara örnektir.

Rönesans
Eski Roma geleneklerinin egemen olduğu İtalya’da gotik üslup öteki Avrupa ülkelerindeki gibi gelişip yaygınlaşmadı. 15. yüzyılda Eski Yunan ve Roma sanatına duyulan ilginin canlanmasıyla Pantheon ve Colosseum gibi yapılar yeniden önem kazandı. Eski Yunan ve Roma sanatının yani klasik sanatın yeniden canlandığı bu döneme “‘yeniden doğuş” anlamına gelen Rönesans adı verildi.

Romalı mimar Vitruvius’un yazdığı mimarlık kitabı, 152Tde bulunarak İtalyanca’ya çevrildi. Bu yapıt Eski Roma yapım tekniklerinin uygulanmasında önemli bilgiler sağladı. Bu dönemde Eski Yunan sütunlarının beş ayrı çeşidi bir arada kullanılmaya başlandı. Bunlar sırasıyla Dor, İyon ve Korint düzenleriyle, İyon ve Korint düzenlerinin bir karışımı olan kompozit düzen ve Etrüskler’in uyguladığı Tos kana düzeniydi.

Bununla birlikte İtalyan mimarlar eski olan her şeyi taklit etmek yerine yeni bir üslup da yarattılar. Rönesans mimarları Leonardo .da Vinci. Michelangelo. Bramante ve Raffaello gibi aynı zamanda heykelci, ressam, bilgin ve filozof olan çok yönlü bilge sanatçılardı.
Rönesans döneminde kiliseler, Milano’da Bramante’nin yapıtı olan Santa Maria delle Grazie Manastırı gibi ferah, gösterişten uzak, görkemli yapılardı. Kiliselerin iç duvarları genellikle fresklerle, mihrap, vaftiz kurnası gibi öğeler, zarif oymalar ve heykellerle bezenir-di. Buna karşılık zengin tüccarları rakiplerinden gelecek saldırılara karşı korumak amacıyla malikâne ve saraylar kale gibi sağlam yapılırdı. Bu tür yapıların en ünlüsü Floransa’da,yapımına 1440’ta başlanan ve 1852’ye kadar çeşitli eklemelerle büyütülen Pitti Sarayı’dır. Rönesans 16. yüzyılda Fransa’da, 17. yüzyıl başlarında İngiltere’de etkili oldu. Paris’te 1546’da yapımına başlanan ve bugün müze olarak kullanılan Louvre Sarayı, Fransız Geç Rönesans üslubunun en güzel örneklerindendir. 17. yüzyılda İngiltere’de klasik sanatı diriltmeye yönelik Yeniklasikçilik Akımı başladı. Akımın mimarlık alanında önde gelen adlarından Inigo Jones’un Eski Yunan, Roma ve İtalyan Rönesans mimarlığından esinlenerek yaptığı binalar arasında Londra yakınlarındaki Kraliçe’nin Evi ve Şölen Evi sayılabilir.

Rönesans üslubu 17. yüzyılda yerini barok üsluba bıraktı. Bu sözcüğün kökeni Portekizce’de özellikle düzgün olmayan inciler için kullanılan ve “düzensiz” anlamına gelen ba-rocco sözcüğüne dayanır. Barok üslûbun en belirgin özelliği son derece ayrıntılı, süslü ve gösterişli olmasıdır. Barok üslubun İtalya’da-ki önde gelen mimarları Vignola ve Gian Lo-renzo Bernini’ydi. Londra’da Christopher Wren tarafından tasarlanan St. Paul Katedrali 17. yüzyıl İngiliz barok mimarlığının önde gelen örneklerindendir. 18. yüzyıl başlarında barok üslubun yerini Paris’te ortaya çıkan rokoko aldı. Rokoko üslubun en önemli özelliği iç ve dış bezemeierdeki simetrik olmayan desenler, bol kıvrımlı çizgiler ve gösterişli süslemelerdi. Yapıların dış yüzeyleri mermer heykeller ve çiçek motiflerinden oluşan kabartmalarla bezeniyordu.

18. yüzyılda Rönesans mimarlığı Amerikan kolonilerine kadar uzandı. Philadelphia’daki Independence Hail ile Washington’daki Capitol Binası döneme özgü örneklerdir.

Hakkında: SerMimar

Osmanlılarda mimarbaşı, SerMimaran-ı hassa. osmanlı hanedanının ve büyük devlet adamlarının yaptıracakları binaların projelerini yapmak ve bunların uygulanması için gerekli mimarları, teknik elemanları atamak, büyük kentlerdeki mimarları atamak, hassa mimarlarını yetiştirmek, kent ve kasabalardaki bütün mimar ve ustaların kayıtlarını tutmak SerMimar'ın görevleri arasındaydı.

Ayrıca...

Load Mimarlık Proje Sorumlusu Ekip Arkadaşları Arıyor

PROJE SORUMLUSU Üniversitelerin mimarlık ya da iç mimarlık bölümlerinden mezun, Ticari mekan projelerinde deneyimli, mağaza, …