1750 Adetten Fazla Türkiye'nin En Güzel Villa Modelleri İçin Resme Tıklayabilirsiniz..

Libya’daki Karışıklık Türk Müteahhitleri Yıldırmıyor!

Türk müteahhitlik camiasının Libya ile ilişkisi bu yılbaşına kadar “ne güzel komşumuzdun sen Fahriye Abla” tadında ilerliyordu. İMSAD’ın verilerine göre Libya 1972 ila 2010 arasında Türkiye’nin müteahhitlik hizmetini en fazla verdiği ikinci ülkeydi (ilki Rusya)

İMSAD’ın verilerine göre Libya 1972 ila 2010 arasında Türkiye’nin müteahhitlik hizmetini en fazla verdiği ikinci ülkeydi (ilki Rusya). 26 milyar doları aşkın toplam bitirilmiş proje bedeli ve 15.3 milyar dolarlık mevcut projeler, Türk inşaatçısı ve yapı malzemecisinin yüzünü fazlasıyla güldürüyordu. Nisan 2011’de de yeni bütçe açıklanacaktı. Ve Türk müteahhitleri kuvvetle muhtemel 68 milyar dolarlık potansiyel projeyi de üstlenecekti. İki hükümet arasındaki yakın ilişkiler, Türk müteahhitlerin Libya’daki prestiji derken her şey tozpembeydi. Ta ki Şubat 2011’e kadar. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın kaynamasının ardından Libya da payına düşeni aldı; ayaklanma başladı, olaylar tırmandı, her şey durdu. 14 bini işçi olmak üzere 25 bin Türk vatandaşının can ve mal güvenliğinin sağlanması için tahliyeler başlatıldı. Gerçi yine de umut vardı. Mart ayının ilk haftasında Kaddafi, Türk yatırımcısına geri dönebilecekleri çağrısında bulundu. Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, Libya’da yapılacak çok iş olduğunu üstüne basa basa vurgularken TAV her an geri dönebileceğini açıkladı. Ve birden Birleşmiş Milletler 18 Mart’ta müdahale kararı aldı. Şimdi her şey belirsiz… Aslında Libya’da yaşananlar, Çin’den sonra dünyanın en büyük müteahhitlik sektörüne sahip olan Türkiye’nin her daim gündemde olan yeni pazar arayışını ve bu arayıştaki süreçleri yeniden ele alma gerekliliğini doğurdu. 2010 itibarıyla dünya toplam inşaat sektörünün büyüklüğü 7.2 trilyon dolar. 10 yılda bunun yüzde 16 büyüyerek 12.7 trilyon dolara ulaşacağı düşünülüyor. Müteahhitlik pazarında -Çin’den sonra- dünya ikincisi olan Türkiye’nin bu pazardan alacağı payı şimdiden düşünmesi gerekiyor.

Bundan sonra Türkiye için yeni pazarlar nereleri? Daha önce Irak’ta yaşananlar Libya’da da tekerrür eder mi? Malum, Irak’ta işgal öncesi ana yüklenici olarak iş gören Türk firmaları, koalisyon güçlerinin işgalinden sonra alt yüklenici konumuna düşmüştü. Yeni pazarlarda sürdürülebilirlik nasıl sağlanır? Her dalgalanmada başka bir yerlere akın etmek midir doğru olan? Bu soruları gündemin üç farklı kanadından isimlere sorduk. Yeni pazarlardan biri olan Katar’da, 150 milyon i barlık bir projeye imza atmak üzere olan Soma İnşaat’ın CEO’su Mehmet Özdemir; Libya’da 1.5 milyar dolarlık riski teminat altına almış olan, kriz yaşanmasaydı bu yıl 5 milyarları hedefleyen ve ülkedeki tek sigorta brokırı olan Martin & Martin’in CEO’su Can Ateş ve hem konuyu hem de bölgeyi yerinde izleyip analiz ederek kamu ve sektörü bilgilendiren İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği (İMSAD) Dış İlişkiler Kurulu Başkanı Zafer Aslan’ı bir araya getirdik… Sohbet yaklaşık bir buçuk saat sürdü. Üçü de Libya’ya askeri müdahaleyi, “bu işin içinde bir iş var” diyerek değerlendiriyor. Gereğinden fazla buluyor ve amacından şüphe ediyorlar. Türk müteahhidin bölgedeki başarısının ve ortadaki rantın ortalığı karıştırmak icin yeterli olmasa da önemli bir neden olduğunu düşünüyorlar. “Türk insanı her yere gider” diyerek yeni pazar bulmakta sıkıntı çekmeyeceğimizi düşünüyorlar. Hükümetin son yıllarla müteahhitlik sektörüne verdiği destekten çok memnunlar. 5ir de Libya’da arabuluculuk üstlenilirse tamam… ‘Her şerde hayır vardır’ misali Libya katastrofısinden öğrenilmesi gereken dersleri önemsiyorlar. Kayıtlı iş yapmak, sigortayı (özellikle de politik riski) ciddiye almak, müşavirlerle ortak akılla yürümek, karı düşük projelerden çok katma değerli projelere yönelmek ve yabancı sermaye refleksini içselleştirmek…

FORBES: Libya’ya yapılan müdahale çok ani ve şüpheli bulundu. “Bu işin içinde bir iş var” diye düşünüyor musunuz?

CAN ATEŞ: Bir buçuk yıldır Libya’dayız. Bana sorsanız, “Libya’da böyle olaylar olmaz” derdim çünkü farklı bir ülke. Bakın, bir Libyalıyı inşaatınızda çalıştıramıyorsunuz. Böyle bir talepleri yok ki. Hayatlarından memnunlar. Bence işin içinde ?aşka olaylar var. Bir buçuk ay önce Tripoli’de diğer ülkelerde olduğu gibi diktatör aleyhine değil, Kaddafı lehine miting yapılmıştı. Libya’da doğru dürüst muhalefet yok, ordu yok. Diğer tarafta iç beş molla aşiretin birleşip oraya saldırması mümkün değil.

ZAFER ASLAN: Can Bey’e katılıyorum. Süreç başladığı günden beri işin içindeyiz. Libya’dan herhangi bir şey beklemiyordum. Belki Bingazi’den… Bugün Tripoli’de, Misurata’da, Sirt’te, Sabha’da Kaddafi’nin adını anamazsın, takma isimle anılır. Şakir der, Osman der. Ama Bingazi’de küfürle birlikte anılır. Bugün bir müteahhit firma orada iş yapacağı zaman personelinin yüzde 30’unu Libyalı işçilerden istihdam etmek zorunda. Ama çalışmazlar, aydan aya gelip para alırlar. Bol kahve içerler. İtalyanlar’ın kahve kültürünü çok geliştirmişlerdir. En çalışkan Libyalı taksi şoför, öyle bir şey beklenmesi çok mantıksızdı. Tunus’a, Mısır’a aklım erer. Oralarda açlık, yoksulluk vardı ama Libya’da şaşırdık.

MEHMET ÖZDEMİR: Libya’daki olayı, ezilen halkı kurtarmaya yönelik operasyon olarak görmüyorum. Her şey planlı… Bakın 1972’de Libya bizim ilk işçi ve müteahhit ihraç ettiğimiz ülke. 40 yıldır çok iş yapmışız, toplamda 1.3 milyon işçi götürmüşüz, çok önemli bir pazar. Potansiyeli ortada. Kaddafı belki gayri safı milli hasılasını kişilerle birebir paylaşan değil ama çok büyük altyapı yatırımları yapan bir lider. Çok fazla para harcıyor ve bundan da Türk müteahhitlik firmaları çok kazanç sağladı.

Z.A: Doğru, Batılılar bu ülkede ve hatta bölgede iş yapmayı krizden çıkış yöntemi olarak görüyor. Obama üç dört ay önce Amerikalı şirketleri 1 trilyon dolarlık iş hacmi var diyerek MENA’ya yönlendirdi. Fas’ta, Tunus’ta, Amerikalı, İngiliz yok. Libya’da İngiliz, Fransız, Amerikalı yok. Ama olmak istiyorlar.

M.Ö: Kesinlikle, ABD, İngiltere ve Fransa’nın pastadan büyük dilimi alıp Türk firmalarını dağıtma fikri var bence. Kaddafi baştan inerse düzenlerini kurarlar, umarım yanılırım. Koalisyon güçleri kara harekatı yapıp karargah kurarsa o zaman sorun başlar çünkü bu işgale girer. O zaman da Türkler alt yüklenici konumuna düşer. Irak’ı hatırlayın. 2002 – 2005 arası Bağdat’taydım. Türk şirketlerinin yaşadığı en büyük sıkıntı, bütün koalisyon güçlerinin ayrımcılığıydı. Onlar her yere girebiliyordu. Türkiye gibi koalisyon üyesi olmayan ülkelerse stratejik noktalara üçüncü sınıf bir kartla girmeye çalışıyordu. Herkes üç adım atarken biz bir adım atıyorduk. Ne bir devlet dairesine girebiliyorduk ne de bir proje alabiliyorduk. Koalisyon gücüne ait mühendisler, elini kolunu sallayarak her yere girerken bizim mühendislerimizi çırılçıplak soyup köpeklere koklatıyorlardı. Karargahlara, devlet dairelerine öyle alıyorlardı. Bu olayları Libya’da yaşamayalım.

Z.A: Bir de standartlar meselesi var. Yapı malzemelerinde, üretimde… Türkler orada ciddi şekilde onaylar alarak standartlarını koydu. Şimdi sil baştan İngiliz ve ABD standartları ile beraber yürürlerse çok ciddi kayıplarımız olur.

FORBES: Ekonomik kayıpların minimize edilmesi için nasıl bir yol izlenmeli?

C.A: Bu noktada siyasi olarak alacağımız pozisyon çok önemli. Hükümetin bugüne kadar Libya’da izlediği politikayı çok doğru buluyorum. Ama bundan sonra vereceğimiz karar çok önemli. Ne olacağını merak ediyorum. Ne orası ne burası görünüyor şu an. Bir taraf seçmemiz gerekmiyor sanki…

Z.A: Bu görünen belirsizlik bir taktik olmaz mı sizce? Sonuçta bir arabulucuya ihtiyaç var ve biz de bu role soyuna¬biliriz. Bu durumun uzaması aleyhimize. Orada mevcut işlerden doğan hak edişler var. Biten yatırımlardan ve yeni olacaklardan gelecek hak edişlerimiz var. Bu ay yeni bütçeyle açıklanacak 68 milyar dolarlık yatırım vardı. Devlet kademesinde yakın görüşmeler sonucunda Türklere verilme noktasındaydı. Libya Hükümeti orada atıl kalmış traktör, çelik fabrikaları, çimento tesisleri gibi ne varsa Türklerin işletmesini istiyordu. 17’sinde olaylar patladı, 24’ünde Ankara’da görüşmeler başlayacaktı. Yeni başlayan işlerle ilgili avanslar, dönen işçilerin teslim edilmemiş ücretleri, 14 bin işçinin SSK primi var. Arabuluculuk önemli.

M.Ö: Irak’ta yapamamıştık…

Z.A: Bence o dönemde Arap camiasında bu kadar gücümüz yoktu. Özellikle “One minute” olayından bu yana çok itibar kazandık. Koalisyon güçlerinin Libya’da kendi başlarına ülke halkına laflarını geçirebileceklerine inanmıyorum. Fransızlar vize alsalar dahi Libya’ya giremiyorlar. ABD’yi kabul etmezler. Berlusconi dediğiniz adam elini öptüğü adama (Kaddafi’ye) karşı çıktı. Arabuluculuk rolü iyi olur. İyi organize olalım. Libya’da bizsiz iş yapamazlar bence.

C.A: Evet, inşallah Türkiye arabuluculuk rolünü alır. Peki yeni pazarlar nereleri olur sizce? Ben biraz endişeliyim. Bundan beş yıl öncesini düşünün, Kazakistan ya da Rusya’daki ağırlığız yok. Orası dalgalanınca hemen Libya’ya Fas’a gittik. Şimdi Katar nasıl? Suriye’de hareketlenme var. Yemen, Bahreyn’de keza durum aynı…

M.Ö: Bence Suudi Arabistan’ı iyi analiz etmek lazım. Körfez’in büyük abisi konumunda. Orada olacak herhangi bir

karışıklık, Bahreyn’deki karışıklığı içinden çıkılmaz hale getirir; Birleşik Arap Emirlikleri’ni etkiler. Katar, Suudi Arabistan için kulak memesi büyüklüğünde. Etkilenmemesi imkansız. Yalnız şöyle bir durum var. Suudi Arabistan’daki olaylar Batılılar tarafından büyütülmez -büyük konuşmayayım ama öyle düşünüyorum- çünkü petrol arzına Suudi Arabistan öncülük yapıyor. Petrol fiyatları daha fazla yükselir, sadece genel ekonomiyi değil dünyanın gidişatını etkiler. Bu ülkenin neredeyse tüm mal varlığı ABD’de Suudi Arabistan’a kimse şu ana kadar “zulüm yapıyorsun” demedi. Katar’da 2022 Dünya Kupası var. Bu önemli bir hareketlilik sağlar. Türkiye – Katar doğalgaz boru hattı var. Suudi Arabistan’da olabilecek bir sorun hepimize yansır. Öte yandan Başbakanın, Suudi Arabistan gezisi çok önemliydi. Çok doğru bir zamanlama bence. Yeni pazar deyince aklınıza nereleri geliyor?

Z.A: Şimdi Katar’ı düşünürsek bu ülkeyi yeni pazar olarak değerlendirmek ne kadar gerçekçi olur? Büyük projelerde Alman ve Fransızlar var. 25 milyar dolarlık demiryolu ve köprü projesi yürütüyorlar. Hem şimdi biz Katar’a yoğunlaşsak bile dünya da yoğunlaşacak.

M.Ö: Katılıyorum. Bir buçuk milyon nüfusluk bir ülke. Biz orada Dünya Kupası’na çok yönelmedik örneğin. Katma değerli karlı projeler peşinde olmalıyız. 2011 içinde 100 ila 150 milyon dolar arasında bir enerji dönüşüm tesisi projesine başlamayı hedefliyoruz. Katar’da pazar küçük. İç pazarda hareket yoksa dış pazara da getirişi olmuyor.

C.A: Evet biz bu konuda çok cesuruz. Dünyanın her yerine korkusuzca girebiliyoruz. Hiçbir limit yok. Ekvator’dan Minsk’e kadar en zor şartlarda korkusuz gidiyoruz. Dünya bize çok küçük. Martin & Martin olarak 20 ülkedeyiz. Girdiğiniz her pazara müşterilerimizi takip ederek girdik. Hep onlardan cesaretlendik.

M.Ö: Dünya müteahhitliği önümüzdeki 10 yılda 12.7 trilyon 10lara ulaşacaksa bu büyümeyi gelişmekte olan ülkeler tetikleyecek. Hindistan’da Türk müteahhidi duymadım örneğin. Zinde de. Neden olmasın? Endonezya da olabilir. En önemesi Latin Amerika’da olmalıyız. Yapılarımız çok benziyor, maddi altyapı ve konut açıklan var ve bilgi birikimi yok.

C.A: Latin Amerika’daki güvenlik açığını sorun olarak görmüyor musunuz?

M.Ö: Bence 1990’ların sonunda bir anda Rusya’da papatya gibi açılmamızın en büyük etkenlerinden biri oradaki güvenlik problemleriydi. Birçok ülke Rusya’ya girmeyi göze alamadı. Ama biz girdik. Vurulanlar, ölenler, dayak yiyenler, kaçırılanlar, hiç haber alınamayanlar oldu ama mantar gibi bittik. Başarılı olduk. Güney Amerika birkaç kademe daha fazladır güvenlik riski açısından ama başka çaremiz yok.

Z.A: Aslında Libya’da yaşananlar yeni pazarlar açısından da ?nemli bir öğrenme eğrisi sunuyor bize. Zararların tespitinden kayıtlı çalışmaya, müşavirlik hizmetlerinin öneminden sigortaya kadar pek çok hayati unsuru yaşayarak öğreniyoruz.

FORBES: Sigortanın önemi acı bir şekilde anlaşıldı sanki…

M.Ö: Evet, mesela şu an Libya’da iş yapan hangi müteahhit arkadaşımla konuşsam ya sigorta şirketi ile ya da avukatıyla toplantıda. Birçok firma döndü, Eximbank’tan risk sigortası talep ediyor. Ama bu işler başta yapılmalı.

C.A: Dünya tamamen farklı bir yere geliyor hem tabiat olayları olarak hem de konjonktür değişiyor. Ciddi anlamda hareket var. Uluslararası şirketseniz düşünmeniz gereken en önemli konulardan biri sigorta. Libya’da yaşananlar bunu açıkça ortaya koyuyor. Sözleşmelerde zaten sigorta ile ilgili ayrı bir bölüm var dolayısıyla çalıştığımız firmalar da, o bölümü tamamen uyguluyor. Ancak politik risk sigortası teminata hala katılmıyor. Libya’daki firmalar bunun önemini gör^e zararları çok daha az olurdu.

M.Ö: Neden görülemiyor peki?

C.A: Sigorta manasında inşaat ve ekipmanlarda yüzde 85 katılım var. Politik riskte çok çalıştık. Londra üzerinden gerçekleştiriyoruz ama firmalar primi pahalı buluyor. Ülke riski, firmanın geçmişi çok önemli. İnşaat sigortasıyla politik risk sigortasını karşılaştırdığınızda şirketin, inşaata ödeyeceği primin en az iki – üç mislini politik risk için ödemesi gerekiyor. Makineleriniz var, bunların değeri en az 10 ila 15 milyon dolar. Şu an her şey karmakarışık. Makinelerin akıbeti belli değil. İşçileri getiriyorsunuz ciddi maliyet. Kaybetmiş olduğunuz kontratlar var. Bunun esas özü nedir? Tamamen politik riskten kaynaklanıyor. Bunu almış olsanız, bu tür sorunlarda kafanız daha rahat olur. Şu an sigorta şirketleri, bankalar kapalı, muhatap olduğunuz insanların bir kısmı Mısır’a kaçmış, bir kısmı Türkiye’de vs. Bu durumda ancak beklemek durumundasınız. Ama elbette politik riske olan bakış değişiyor. Gidenin yerine koymak bu dönemde çok daha zor. Suriye örneğin. Hareketli ama önemli yatırımlarımız var. Rönesans büyük bir AVM projesine başlıyor, sadece müteahhitlik değil yatırım projesi. Libya patladıktan sonra inşaat firmalarından bize politik risk sigortası ile ilgili hızlı geri dönüşler oldu.

Z.A: Bu dönemde iki önemli faktörü daha öğrendiğimizi düşünüyorum. Biri, kayıtlı hareket etmek diğeri de yabancı sermaye refleksini edinmek, inşaat malzemeleri açısından düşünelim. Malzemeyi sevk etmişsiniz, gemidekileri geri almışsınız ama Misurata Limanı’nda yüzlerce konteynır var. Kimin olduğu belli değil. İnanılmaz karışıklık var. Bundan ne çıkardık? Yıllardır ülkemizde deriz ki “yabancı sermaye ürkektir, istikrar yoksa gelmez”. Biz de şu an bu konumdayız. Eskiden bunlara dikkat etmezdik ama şimdi edeceğiz. Yani bir ülkeye giderken her detaya bakacaklar. İman gücüyle her işi alayım yok artık. Yabancı sermaye ürkekliğini kendimiz için söylemeye başlayacağız. Öte yandan kayıt da çok önemli. Müteahhitlik firmalarının birçoğunun kayıtları ve zarar boyutları çok geç netleşti. Kayıtların önemini de öğrendik. Gerek anlaşmalar ve çalışanlarla ilgili kayıtlar gerekse o ülkelerdeki elçilik, ataşelik ve müşavirliklerin kayıtları ve bu kayıtların güncellenmesinin önemini öğrendik, öğreniyoruz.

M.Ö: Ben müşavirliğin ve katma değerli işlerin de önemine çok inanıyorum. Sadece kriz anında değil. Krizlerden daha az etkilenecek yapıda olmak için önemli detaylar bunlar.

FORBES; Hükümetin yurtdışı ticarete verdiği önem de arttı.

Z.A: Çok doğru. Şu anda bizim hükümetin müşavirlikle ilgili çok önemli bulduğum bir çalışması var. Müşavirler Birliği ile Devlet Bakanlığı’nın ortak çalışması. Yönetmelik çıkmak üzere. Diyelim, yurtdışında bir müşavirlik firmanız var; başka bir firmanın işini projelendirdiğinizde yerli malzemeler önerirseniz, proje bedelini devlet ödüyor. Bu, epeydir Zafer Çağlayan’ın projesiydi. İnşaat malzemeleri işi daha da artacak. Bugüne kadar işin hep işçilik tarafında kaldık. Artık beyin tarafında da olmanın zamanı geldiğini düşünüyor hükümet.

M.Ö: Kesinlikle… Türk dış ticaretine çok büyük katkısı var AKP Hükümeti’nin. Sadece Zafer Bey değil, Sayın Başbakan dünyayı geziyor ve ilk gündemi hep ekonomi. Tek bir lafıyla o gece sözleşmeler imzalanıyor. Bugüne kadar böyle şeyler görmedik. ABD ve İngiltere’nin hegemonyasında olan ülkelerde, ne yazık ki müşavirlik sunamadığımız için hep alt yüklenici konumundayız. Ana yüklenici de olsak her zaman “ezilen ana yüklenici” konumundayız. Biraz kaba bir tabir ama bu böyle… Şimdi bu resim değişiyor. Öte yandan şu da önemli. 1990 – 1999 arasındaki Türkiye müteahhitlik göstergelerine bakın, yüzde 30’larla konut – bina inşaatı ön plandaydı. 2000 – 2008 arası konut ve bina inşaatı yüzde 16 olmakla birlikte liman, enerji, petrokimya tesisleri gibi nitelikli yapıları öğrenmişiz. Bunlar katma değerli yapılardır. Konut inşaatında müteahhittin karı yüzde 8’i geçmez. Ama petrokimya tesisinde yüzde 40’lara kadar karlılık sağlayabilirsiniz. Sadece “30 yılda 180 milyar dolarlık taahhüt yapmışız” diyerek övünmekten ziyade “son sekiz yılda karlılığı yüksek işler yapmışız” diyerek övünmemiz ve yeni pazar arayışlarında da bu mantıkla hareket etmemiz bence daha anlamlı.

Forbes/Mehin Öner

Hakkında: SerMimar

Osmanlılarda mimarbaşı, SerMimaran-ı hassa. osmanlı hanedanının ve büyük devlet adamlarının yaptıracakları binaların projelerini yapmak ve bunların uygulanması için gerekli mimarları, teknik elemanları atamak, büyük kentlerdeki mimarları atamak, hassa mimarlarını yetiştirmek, kent ve kasabalardaki bütün mimar ve ustaların kayıtlarını tutmak SerMimar'ın görevleri arasındaydı.

Ayrıca...

Zbs Alfa Çelik KOBİ’lere 60 Ay Vadeli Çelik Fabrika Yapacak!

Bugüne kadar yaklaşık 350’ye yakın proje geliştiren ve 2008 Aralık ayında Zbs ile ortaklık kuran …